NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
حَمَّادُ
بْنُ زَيْدٍ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
سَوَادَةَ
الْقُشَيْرِيِّ
عَنْ أَبِيهِ
سَمِعْتُ
سَمُرَةَ
بْنَ جُنْدُبٍ
يَخْطُبُ
وَهُوَ
يَقُولُ
قَالَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَا
يَمْنَعَنَّ
مِنْ
سُحُورِكُمْ
أَذَانُ
بِلَالٍ
وَلَا
بَيَاضُ
الْأُفْقِ
الَّذِي
هَكَذَا حَتَّى
يَسْتَطِيرَ
Semûre b. Cündüb (r.a.)
cemaat'e hitâb ederken, "Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu" demiştir:
"Bîlâl'in ezanı da,
etrafa genişlemesine yayılmadıkça ufkun şu şekildeki beyazlığıda sizi sahur
yemeği yemekten alıkoymasın."
İzah:
Buhârî, ezan, savm;
Müslim, sıyâm; İbn Mâce, sıyâm; Tirmizî, savm; Ahmed b. Hanbel, I, 386, 392,
435; Darekûtnî, Sünen, II, 166.
Hadîs-i şeriften
anladığımıza göre; Hz. Peygamber müslümanlara, Bilâl ezan okudu diye veya
fechr-i kâzib denilen, yukarıdan aşağıya doğru inen aydınlık ufukta görüldü
diye yemeyi içmeyi kesmemelerini, sahur vaktinin fecir yayılıncaya kadar devam
ettiğini bildirmiştir. Çünkü Hz. Bilâl geceyi ibâdetle geçirenlerin istirahate
çekilmelerini, uyumakta olanların da ibâdete kalkmalarını te'mîn için erkence
ezan okurdu.
Rasûlullah (s.a.v.)'ın
"ufkun şöyle olan beyazlığı" sözü, fecr-i kâzibî tarif etmektedir.
"Ufuk yayılıncaya kadar" sözünden maksad da fecr-i sâdıktır. Nitekim,
Müslim'in ve Nesâî'nin çeşitli rivayetlerinde ve Ebû Davud'un bundan sonra
gelecek olan rivayetinde râviler bu durumu elleri ile tarif etmişlerdir.
Dârekutnî'nin ashâb-x kiramdan Abdurrahman b. Âi-şe'den yaptığı rivayette,
fecr-i sâdık ve fecr-i kâzıb şu şekilde tarif edilmiştir:
"Fecir ikidir.
(Birincisi) Gökyüzünde uzunlamasına (dikeye olandır ki O,) sabura mâni
değildir. O fecirde, sabah namazı da kılınmaz. Fecir genişlemesine yayıldığı
zaman ise, (ikincisidir ve bunda) yemek haramdır. Artık sabah namazı da
kıl."[Dârekutnî, Sünen, II, 165.]
Dârekutnî bir başka
rivayetinde de yukarıdaki manâyı bizzat Hz. Peygamber'den nakletmiştir. Bu
rivayete göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Onlar iki
fecirdir. Kurt kuyruğu gibi (yukarıdan aşağıya) olanı yar ya işte o hiçbir şeyi
helâl da etmez, haram da. Ama, ufkun genişliğine uzananında sabah namazı helâl
olur, yemek de haram olur."[Dârekutnî, Sünen, II, 165.]
Bu rivayetlerden de
açıkça anlaşıldığı üzere, gece yarısından sonra güneşin doğduğu istikâmette iki
defa beyazlık belirir. Bunlardan ilki, kurt kuyruğu gibi yukarıdan aşağıya doğru
uzanır. Buna fecr-i kâzib (yalancı fecir) denilir. Sabah namazının girmesinde
ve imsak vaktinin sona ermesinde bu fecrin hiçbir fonksiyonu yoktur. İkinci
beyazlık ise, ufku baştan başa genişlemesine kaplayan beyazlıktır. Buna da;
fecr-i sâdık (sahici fecir) denilir. Bu fecrin doğması ile yemek içmek sona
ermiş, sabah namazının vakti girmiş demektir.